Serhat Yabancı ile İlişkiler Üzerine Konuştuk

Her insanın üzerinde düşündüğü, sorguladığı ve bir türlü işin içinden çıkıpta tatmin edici cevaplar bulamadığı bir konudur ilişkiler. Kadınlar ne ister, erkekler ne bekler? İnsan neden aldatır? Günümüz ilişkileri neden tatmin edici değil? 5S +1 kuralı nedir?

Serhat Yabancı ile İlişkiler Üzerine Konuştuk
Yayın Tarihi: 9.02.2018 16:51:00

Günümüz ilişkileri ve evlilikleri hakkında merak edilen birçok soruyu hem ekranlardan tanıdığınız hem de “Bütün Aşklar Tatlı Başlar”, “Düşündüğün Gibi Değil”, “Unutmak Mı, Affetmek Mi?” adlı kitapların yazarı aile ve evlilik danışmanı Serhat Yabancı’ya sordum.

Son zamanlarda insanlar sürekli ilişkilerin kısa vadeli ve sağlıksız olduğundan yakınıyor. Günümüz ilişkileri neden bu hale geldi?
Dünya değişiyor, toplum değişiyor, doğal olarak da insanların beklentileri de ilişki algıları da değişiyor. İlişkiler konusundaki değişimin yönüne bakıldığında daha fazla ben merkeziyetçi bir yöne kaydığını söyleyebiliriz.  Haz odaklı bir dünyada ilişkilerin bu döngüye kapılması kaçınılmaz artık.  İlişkileri “ haz “ ve “ben” üzerine koyuşlar arttıkça fast foodlaşan  ve kullan at yaşantılar da artmaya başladı. İnsanlar sürece değil, direkt sonuca odaklanmaya başladı. Çoğu insan beraber mutluluk kurabileceği değil, mutlu edilebileceği bir ilişki arayışına girdi. Diğer yandan baskılanmış, ihmal edilmiş bir neslin çocukları olduğumuz için de anne/babamıza benzememek adına daha fazla direnç ve savunma ile başlar olduk ilişkilere. Hayatında biri olmadan kayınvalide fobisi olanlar, eşinin kontrolüne girme kaygısı yaşayan erkekler buna örnek. Yetiştiricilerin kendi hikayelerini çocuklarına aktarmaları ve toplumdaki hatalı ilişki örnekleri eşlerin ve eş adaylarının uyum sağlamakla- boyun eğmeyi karıştırmalarına neden olmaktadır.

Diğer yandan salt mutlu olmaya, hazzı tatmaya odaklı bir akımın oluşması ilişkilerde strese, soruna, gerginliğe tahammülü daha da azalttı. Bir önceki neslin ilişkilerdeki aşırı tavizine karşın yeni neslin aşırı tahammülsüzlüğü olarak kendini göstermektedir.

İnsanların “ilişki” kavramını yanlış algıladığını düşünüyorum ben. Mesela en basitinden kişisel olan şeylerin (telefon, sosyal hesaplar, mailler vb.) gibi şeylerin şifrelerini bilmek “güven” olarak adlandırılıyor. Neden kavramlar bu denli sığlaştırıldı?
Esasen hayatımıza biri girince onun sahibi gibi hissetmemizin sonucu bunlar. Ait olmak ile sahip olmak arasındaki çizgiyi kaçırmanın sonuçları. Özellikle de son zamanlarda “kendisi için seven” bir akımın başlaması ile “benimleysen her şeyini bilmek hakkım” düşüncesi ile “biz - ben” sınırları aşılıyor.

Ortak sosyal medya hesabı açmak, şifreleri bilmek, her yerden koordinat istemek vs gibi.  Temeldeki bireyselleşememe sorunun dışa vurumu. Özel ilişkiler toplumdaki ilişki ağının fotokopisidir. Üyeleri birey olamayan bir toplumun eşleri de sevgilileri de birey olamaz/kalamaz. Sürekli birlikte olmak sadece ilişkisiyle mutlu olabilmek, paylaşımcı olamamak gibi durumlar bağımlı ilişkilere doğru yol aldırıyor.

Güven kontrolle sağlanmaz. İnsan kontrol edip güvende hissettikçe kontrol ettiği için güven verdiğini düşünür ve güvende hissetmek için sürekli kontrol etmeye devam eder. Kaybetme kaygımız veya ona olan bağımlılığımız ona yapışmamızı daha fazla kaygılanmızı tetikler.



Geçtiğimiz günlerde yasak ilişkiler üzerine yazdığın bir yazını okudum. Bu tür ilişkilerin sayısı yabana atılmayacak kadar çok. İnsan etik olmadığını bile bile neden böyle bir şeyi yaşamayı seçer?

Gerek ilişkisel gerekse kişisel sorunlar veya nedenler diyelim üçgen ilişkileri yaratır. Beklentisi yüksek olanlar, tatminsizler, haklılık şeması, yetersiz tatmin gibi nedenler üçgeni yaratır.  Her aldatma gerek ilişki ile gerekse kişilikle ilgili sorunu gösterir. Aldatma, sorundan çok sorunların sonucudur. İyi bir süreç yönetilir ve destek  alınırsa ilişki eskiden daha iyi olabilir. Yüzleşmeler sağlanır, beklentiler ve duygular dökülür.

Kankalıkla, sevgililik birbirinin içine geçmiş gibi geliyor bana. Artık öyle bir hal aldı ki birbirlerine “kanka” diyen insanlar cinsel birliktelikler yaşayıp yine birbirlerine “kanka” demeye devam edebiliyor. Fuckbody ilişkiler elbette mevcut ama bu durum sanki çok başka bir boyut ve sağlıklı bir durum değil gibi geliyor. Sen nasıl değerlendirirsin?
Haz odaklı paylaşımlarda aidiyet ve gelecek sorunu vardır. Anlık paylaşımlarla özel alana girilir, aidiyet ve bağlanma problemi nedeniyle de sosyal arkadaşlık alanına çekilme yaşanır.  Bu tip ilişkiler taraflardan birinin ya da her ikisinin de ihtiyaç ve yalnızlığını gidermeye odaklıdır.  Sağlıklı mı sorusuna gelince, isteyen istediği ilişkiyi yaşar. Lakin, neye göre sağlıklı kıyaslaması ile cevap verebilirim. Güvenli, sevgi dolu, saygılı bir ilişkiye göre bu ilişkiler sağlıksız. Ayrıca bu tip ilişkiler içinde olanların kalıcı ilişki kurma ihtimalleri ve  karşı cinse güvenme ihtimalleri git gide  azalır. Kanka olduğun kişiyle sevişemezsin. Sevişmişsen artık kanka kalamazsın. Yalnızlık ve duygusal yoksunluk sınırların en büyük düşmanıdır. Adını kankalık koyup özel ilişki yaşamak onunla bir gelecek görmeyip anlık paylaşımlara odaklanmaktır.

İlişkilerde çok sık yaşadığımız bir durum duygusal manipülasyon. Manüpile edildiğimizi nasıl anlarız?
Mesela kendimizi istemediğiniz şeyleri salt karşıdaki istiyor diye yaparken buluyorsanız, ilişkinin doğal beslenmeleri lütuf gibi hissettiriliyorsa, sürekli karşıdaki sizi suçlu ve borçlu hissettiriyorsa, sizi mantığınız ile duygularınız arasında bırakıyorsa…

Mutlu bir ilişki nedir diye sormak yerine sağlıklı bir ilişki nasıl olur diye sormak daha doğru. Sağlıklı bir ilişkiyi oluşturan temel dinamikler nedir? Neyi fark ettiğimizde o ilişkiyi sorgulamaya başlamalıyız? 
Yüzde yüz sağlıklı diye bir ilişki yoktur. İlişkiler insan ve mevsim  gibidir. İyi zamanların olur kötü zamanların olur.  Mevsimler gibi, kışı var yazı var baharı var. Her dönemde başka tadı var. Eğer sağlıklı  ve sürdürülebilir  olmasını istiyorsak; 5 S + 1’I yöntemini öneririm. Sevgi + saygı + sadakat + sohbet + sex + ilgi. Bu altı dinamik normal şartlar altında ilişkiyi  tutarlı ve mutlu kılar. Ama yine  söylerim ki her zaman mutlu olamayız. Her zaman sorunsuz olamayız. İlişkilerimizdeki mükemmel olma beklentilerini “gerçekçi” düzeye indirgemeliyiz.


Herkes ilişkisinde kendini fedakâr ilan ediyor. Fedakâr olunca iyi bir sevgili olduğunu düşünüyor. Öyle mi gerçekten?
Fedakarlık sağlıklı, aşırı fedakarlık ise hem yapana hem alana hem aradaki ilişkiye zarar veren bir sürdürme biçimidir. Aşırı fedakarlık, kişinin kendi yoksunluk duyguları ve kaygılarını dindirmek için yürüttüğü bir sürdürme şeklidir. Kaybetmemek, daha fazla birlikte olmak, hep kontrolünde tutmak, onsuz mutlu olamamak gibi alt nedenler fedakarlık aracı ile dindirilir ve tatmin edilir. Fedakarlık akut bir çözüm şeklidir. Siz sürekli fedakarlıkla yürüyorsanız bu sizin görevinize dönüşmüştür. Göreviniz olan bir  eylemin de extra  kıymeti olmaz. Sıradan algılanır. Çoğu aşırı fedakarlık (kişiyi veya ilgisini)  kaybetme kaygısından doğar.

İlişkilerimizi neden bağlılık değil de bağımlılık boyutunda yaşıyoruz. Özellikle de biz kadınlar..
Kadınlar çok hızlı bağlanırlar. Yaşadıklarına hemen duygusal anlamlar yükler, yaşadıklarına ve kişiye değerler atfederler. Buraya kadar her şey normal. Kadın tabii ki erkekten daha duygusal ve daha duygu tatmini odaklı. Lakin, bu duygu kaynağı olan ilişki tek mutluluk kaynağına dönüşürse o zaman bağlılık durumu bağımlılık durumuna dönüşümektedir. Bağımlılık, salt bir  kaynağı merkeze almaktır. Ülkemizde kadınlara mutlu olmak küçüklükten itibaren öğretilmez. Mutlu olmaları bir ilişkiye, beyaz atlı prensle  olacağına inandırıldıkları için bir ilişkileri olduğunda ya da evlendiklerinde  tüm beklentilerini o kişiye yüklerler. Kadınlarımızın bağımlılıklarının altında kendini mutlu edebilme yöntemleri ile ilgili sorunlar yatıyor. Bu ise çoğu zaman yanlış kodlama (şema) nedeniyle sürdürülüyor. Mutluluk havuzumuzu  sadece ilişkiyle değil, kök aile/akraba, iş, arkadaş, hobiler ve bireysel zaman ile doldurmayı öğrenirsek kişi veya ilişki bağımlığını minimize ederiz.

Erkekler ile kadınların ilişki anlayışı farklı. Dolayısıyla beklentilerde de çatışma çıkıyor. Erkek ve kadın ilişkiye nasıl bakıyor?
Kadın – erkek eşit değildir. Farklıdır. Üstünlük yok, farklılık var.  İki tarafın da farklılığı kabul etmesi çok önemlidir. Farklılık kabul edildiğinde kimse kendi ihtiyacını ilişkinin ihtiyacı olarak dayatmaz. Karşılıklı ihtiyaçlar, algılar ve hissedişler kabul görür. Kadınların duygusal ihtiyaçları, erkeklerin bireysel alan ve cinsel ihtiyaçları ile kıyaslanmamalıdır. Biri diğerinden üstün veya  ana ihtiyaç değildir. Olaya böyle bakarsak önem yarıştırması yapmayız. Kadınlar değer, ilgi, aidiyet ve bunları hissettiren ilgi ve sorumluluk görmek ister. Erkekler ciddiye alınma,  cinsel doyum  yaşamak ve bunlar için de onaylanma ve istek görmek ister. İlişkilerdeki farklı beklentilerimiz hem biyolojik hem  öğrenilmişlik sentezidir. Bunlara saygı  duymak karşılıklı tatmini esas almak gerekir. Erkek kendisini ciddiye alan, sözünün geçtiğini düşündüğü bir ilişkide kendini güçlü ve değerli hisseder. Kadın da ilgi, sevgi, sahiplenilme  ve düşünülme gördüğü ilişkide kendini güçlü ve değerli hisseder.

Erkeklerin duygusal olmadığı, ilişki bittiğinde pek umursamadıkları düşünülür. Sana seansa gelen hemcinlerinden mutlaka bir çok değerlendirme şansın olmuştur. Ekekler gerçekten duygusuz ve vurduymaz mı ilişki konusunda?
Aslında erkekler de kadınlar gibi duygusaldır. Bu doğuştan gelen bir durumdur. Lakin, sosyal yaşam içinde duyguları gösterme şekli farklılık gösterir. Kadın ağlar, erkek öfkelenir. Kadın sevgi gösterir erkek onun yaşamını kolaylaştırmaya çalışır. Biterken de kadın süreçte, erkek sonuçta üzülür. Erkekler bitirmeyi özgürleşme sanır. Kadın ise  mecbur kalıp bitirme olarak görür. Kadın bitirene kadar yasını tutar. Erkek için ise taziye ayrılık gerçekleri ile yüzleşince ve ayrılık başlayınca başlar.

Toplumumuzda erkeğin duygusallığı, romantizmi zayıf ve pasiflik olarak dayatılıyor. Bu durumdan erkek güç simgesi olarak ciddi ve mesafeli olmayı seçer. Ben şunu söylerim, sevgi de öfke de birer duygudur. Öfkesini gösteren herkes sevgisini de gösterebilir.

Gerek ilişkiyi başlatma konusunda gerek duyguları ifade konusunda gerekse iki kelimelik mesaj atma konusunda vb. Iki cinste genelde ilk adımı karşıdan bekliyor. Dolayısıyla bu bazen uzun bekleme süreleri demek olabiliyor. Bu süreçte belki de duygular, heyecan sönüyor vs. Neden duygusal ilişkilerimizde özellikle hep karşı taraftan bekliyoruz?
Zayıf görünme, reddedilme, muhtaç algılanma, çok istekli sanılma, bunlardan dolayı da ucuz  algılanıp sömürülme kaygımızdan dolayı ne kadar yoğun olursak olalım  ilk adımı karşıdan bekliyoruz. Bunların çoğu incinme ile ilgili kaygılarımız.“Hayır“ cevabına alerjimiz var millet olarak. Hem “hayır” diyemeyen hem de “hayır” a gelemeyen bir toplum olduğumuz için ilk adımı atmak sürdürmekten daha zor geliyor bize. Çoğu insan sırf ilk adımı atamadığı için kaybediyor, kazanacağı yerde. Cesaret de aşktandır. Aşık birinin ilk adımı atamaması aşkını sorgulatır. Egonuz aşkınızdan veya sevginizden büyükse hep egonuz sizi yönetir. Siz beklerken karşıdaki de sizin isteksiz olduğunu düşünüp vazgeçebiliyor, yolunu çiziyor.

Röportaj : Ayça Akın






HABERİ PAYLAŞ

 
 
 


ÇOK TIKLANANLAR