NEHİR RÜYASI..BEYAZ GECELER

NEHİR RÜYASI..BEYAZ GECELER
Yayın Tarihi: 9.08.2019 12:21:00

Bu bayramda çok farklı bir tatil rotası önermek istiyorum size.. Dünyada mutlaka gidilmesi gereken.. eşsiz rotalardan olan bir nehir yolculuğu. Rusya’nın oluşturduğu önemli ve keyifli bir turizm fırsatı..Ben bu yolculuğa çıkarken karşılaşacaklarım hakkında bir fikre sahip değildim ve akışa bıraktım kendimi.. hatta bir ara o kadar akışa bıraktım ki hastanelik oldum J Yine de hayatımın en güzel,en anlamlı yolculuklarından biri oldu St.Petersburg-Moskova Beyaz Geceler yolculuğu...

Aşırı valizle katıldığım bu yolculuk (niyeyse??) havalanında kendimi (gerçekten) turist olduğumu ikna etme çabalarımla başladı. Çünkü nehire değil ülkenin tüm kentlerine yetecek  gece/gündüz kombinleri ile gitmiştim. Ama içinde tek bir hırka bile yoktu.Çünkü Temmuzdu ve ne gerek vardı?? Gerekliliğini bir Egeli olarak iyice üşütüp St.Petersburg meydanında bayılınca anladım zaten.

Nehir gemileri tıpkı filmlerde izlediğiniz gibi..masalsı.. o yüzden çok heyecanlanıyorsunuz. Gemiye  kaptan,mürettebat ve tuz/ekmek/şarap ikramından oluşan geleneksel bir Rus karşılaması ile girdik. Kaptanın gala yemeğinde Sibirya’nın ıssız noktalarında birlikte seyahat edeceğimiz herkesle tanıştık. Kaptan köşkü ziyareti sırasında da akşamları nehirde süzülürken bize muhteşem bir müzik ziyafeti çekecek olan Rus sanatçılarla tanışıp (aynı zamanda geziyi fotoğraflayan ekip), eğer istersek gün içinde Rusça dil dersi, Rus şarkıları dersi, Rus Dansları dersi, Rus Halk sanatları, kostümleri ve ahşap hediyelik eşyaların tarihçeleri ve yapılışları hakkında eğitimler de alabileceğimizi öğrendik.

Sonrasında güzel bir St.Petersburg turu başladı.. St. Petersburg tek başına rahatlıkla gezebileceğiniz ve benim dünyada hayran olduğum kentlerden biri. 44 ada üzerinde kurulu ve 340’tan fazla köprüsüyle Kuzeyin Venedik’i olarak biliniyor. Çarlık Rusya’sının tüm izleri ve ihtişamının aynen korunduğu şehir bir yanda da Sovyet Rusya’nın ve devrimin kenti Leningrad halini de korumakta.Bu sebepten tarih içinde müthiş bir yolculuk yapıyorsunuz. Smolny Manastırı, Tavrichesky Sarayı, Yaz Bahçesi, Saray bendi, Kışlık Saray (Ermitaj), Vasilevsky adası, Borsa binası, Eski Liman Fenerleri, Dekabrist Meydanı, Bronz Atlı, Eski Senato binası, St. Isaac Katedrali, Nevsky Caddesi (Stroganov Sarayı, Kazan Katedrali, Gostiny Dvor (Alışveriş Merkezi), II. Katerina anıtı, görülecek yerler arasında.

Bu arada geldiğimiz andan itibaren asla hiç batmayan güneş eşliğinde dolaşıyoruz. Haziran ortasından temmuz sonuna kadar “Beyaz Geceler’’ yaşanıyor. Güneşin gökyüzünde kaldığı süre 19 saate kadar çıkıyor. Geri kalan 5 saatte ise gözleriniz karanlığı arıyor adeta. Zaman kavramını gerçekten yitiriyorsunuz çünkü hep gündüz.. Saatinize göre akşamüzeri olduğunu tahmin ettiğiniz anlarda ise gökyüzü muhteşem renk cümbüşlerine bürünüyor ve kendinizi gemide bu tablonun bir parçası gibi hissediyorsunuz.

St.Petersburg’daki ikinci gün dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Hermitage Müzesi’ne gidilecekti..Oldukça büyük ve gerçekten dünya tarihi açısından çok önemli eserler barındıran bu müzeye tüm gününüzü ayırırsanız ancak bitirebilirsiniz. Benim de niyetim oydu ve bu müzeyi göreceğim için çok heyecanlıydım. Ta ki geniş ve ferah bir meydanda uzun uzadıya bayılıp gözümü ambulansta açıncaya dek.Beyaz gecelerde karanlık olmamasından dolayı hiç uyumayıp,hızlı tempoda tüm şehri fotoğraflayıp, Rusya’ya değil Akdeniz’e gider bi valizle incecik giyinince üşütüp, halsizleşip bayıldım.

Ambulansta hızlı bir müdahale sonrası şehrin en eski, 2.Dünya Savaşı döneminden olduğu iddia edilen tarihi hastanesi yoğun bakımında hayatımın en maceralı ama hiç unutmayacağım anları sonrasında kendime geldim. Hermitage Müzesi ziyaretini kaçırsam da Rus hastane ve doktorlarını tanımak, Rusya’da günlük yaşama bu kadar yakından dahil olmak benim için müthiş güzel bi deneyimdi. Kendimi 2.Dünya Savaşı filmi içinde gibi hissettim:)

Gemi nehirde süzülmeye başladığında ilk durağımız MANDROGİ oldu. Avrupa’nın en büyük tatlı su gölü olan Ladoga üzerinde yol alıyoruz. Ladoga Gölünü Onega Gölü’ne bağlayan Svir Nehri üzerinde seyrimize devam ediyoruz. Mandrogi turizm için tasarlanmış bir adacık. Konaklama tesisleri, kiralık bungalovları, turistik eşya satış mağazaları, mini hayvanat bahçesi ve Rusya’nın tek Votka müzesi ile farklı bir konsept yaratılmış.. Balta girmemiş ormanda yürüyüş yapabilir, Rusya’nın çeşitli bölgelerinden ilginç mimarilerle inşa edilen yapılar yer alan bu küçük adada hediyelik eşya mağazalarını ve hediyelik eşya atölyelerini ziyaret edebilirsiniz. Bu atölyelerde çalışanlarının çoğunun üniversite öğrencileri olması da turizm açısından bence çok iyi bir karar.

Mandrogi sonrası tek kıskaçlı bir ıstakoz görünümündeki Onega Gölü’ne çıkıyoruz. 50’den fazla ırmağın aktığı gölde 30’dan fazla türde balık yaşıyor. Göldeki 1300 adacık arasından KİJİ (Kizhi)ADASI bi sonraki durak.. Gezinin en kuzey durağı (60.paralel) olan bu adaya giderken gemi ıssız Sibirya ormanlarında ilerliyor ve siz dünyanın geri kalanının sizi burada bir daha asla bulamayacağı hissine kapılıyorsunuz. Öyle bi LOST kafası ki adayı görünce aşırı sevindim..:))

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde ve tümü milli park olan bu adada adeta zaman durmuş. 1714’te yapıldığı tahmin edilen kilise dahil 87 ahşap yapıda hiç çivi kullanılmamış. Ağaç boyları hesaplanarak 20 duvarla inşa edilen Preobrajenski Kilisesinin 22 kubbesi, 5 salonu var. Ve kubbelerin tümü balık pulu yöntemiyle tahta kiremitlerle, çivi kullanılmadan kaplanmış. Bir rivayete göre, kilise planını Büyük Petro’nun kendisi çizmiş.
 
Vee Volga Baltık kanal sistemini kullanarak GORİTSİ’ye varıyoruz. Bu arada bu kanal  sisteminden biraz bahsetmem gerek. Çünkü turizm açısından çok iyi bir girişim. Moskova, St.Petersburg’tan 161 metre daha yüksekte. Nehirde gemiler bu yüksekliği havuzlarda kademeli olarak aşağı inerek geçiyor. Öndeki kapağı kapatılan havuza giren gemi sıkıca bağlanıyor. Arkadaki kapak kapandıktan sonra, alttaki tahliye kanallarından sular boşaltılıyor. İçinde bulunduğunuz gemi metrelerce aşağıya, nehrin sonraki bölümünün seviyesine geliyor. Ve ön kapak açıldıktan sonra gemi şelaleyi asansörle inmiş gibi yoluna devam ediyor. Bu işlem St. Petersburg’dan Moskova’ya gelişte gemilerin yukarı çıkması şeklinde uygulanıyor. Yani havuzlardan çıka çıka Moskova’ya varıyoruz. Bu işlemi nehirden izlemek çok keyifli.

Goritsi yakınlarında muhteşem duvarları ile korunan, ünlü ikon koleksiyonunu ve ev kompleksini barındıran ve tüm Rusya için dini bir anlam taşıyan Krillo – Belozersky Manastırını ve İkon Müzesi’ni görebilirsiniz.

Sırada Rusya’nın en eski şehirlerinden biri olan UGLİÇ var. Korkunç İvan’ın oğlunun öldürüldüğü ve adına yaptırılan Dimitry Kan Kilisesi’nin de bulunduğu tarihi bir kent. Eski Kremlin meydanındaki Transfigürasyon Katedrali ve Korkunç Ivan’ın oğlu Dimitri’nin 9 yaşında iken öldüğü yerde yapılmış olan Dimitri Kan Kilisesi görünce çok etkileneceğiniz yapıtlar.
           
Nehir ve kanallar sonrası son durak MOSKOVA.. Başkentin mimarisi Çarlık dönemi, Rus Ortodoks Kiliseleri, sosyalist dönem ve yeni kapitalist ekonomi tarafından şekillendirilmiş. Leningradsky Bulvarı, Tverskaya Caddesi, Teatralnaya Caddesi, Lublyanka, KGB binası, Kızıl Meydan Diriliş kapısı, Kazan Kilisesi, Meryem Ana’nın Şefaati katedrali, Kremlin Kuleleri, Senato, Lenin Anıt Mezarı, Kurtarıcı İsa Katedrali mutlaka uğramanız gereken özel yapıtlar.

1990 yılında Unesco Dünya Mirası listesine giren Kızıl Meydan her yıl binlerce turistin uğradığı önemli bir yer. Kızıl meydanın giriş kapısında küçük bir şapel bulunmakta. Kızıl meydanı eğer vaktiniz varsa gündüz ve gece görün. Gece ayrı bir güzel. Rusça’da eskiden kızıl güzel anlamına geliyor. Yani Güzel Meydan anlamında. Kızıl Meydan’da birçok yapı bulunmakta. Kremlin Sarayı, Aziz Vasil Katedrali, Lenin’in Mozolesi, Devlet Tarih Müzesi, GUM alışveriş merkezi, hemen girişinde Kazan Katedrali ziyaret edilebilir.

Kızıl Meydan’da Sovyetler Birliği’nin kurucusu Lenin için yapılan mozoleyi de görmelisiniz. Mozole küp şeklinde kırmızı ve siyah renklerden oluşmakta. Kırmızı renk komunizmi siyah renk ise yası temsil ediyor.. Küp şeklindeki yapısı ise ölümsüzlük ifadesi olarak kullanılmış. Lenin’in mumyalanıp camdan bir fanus içinde korunduğu mozole her 18 ayda bir ziyaretçilere kapatılıyor.  Lenin’in naaşı laboratuara götürülüyor, inceleniyor ve herhangi bir bozulma varsa düzeltiliyor. Mozolenin arka tarafında Kremlin duvarı mezarlığında Stalin, Brejnev ve diğer Sovyet yöneticilerinin mezarları ile Gagarin ve birçok kozmonotun mezarları da bulunmaktadır.

Her yıl oldukça fazla turist çeken Kremlin Sarayının bahçesine girebilmek için uzunca bir sırayı göze almanız gerekiyor. Kale surları içindeki yapının her tarafı ziyaretçilere açık değil. Sarayın bahçesinde dolaşırken yerdeki beyaz çizgilerden ilerleyerek dolaşmak zorundasınız. Aksi takdirde görevliler tarafından uyarılıyorsunuz.

Putin’in çalışma ofisi ve hükümet binaları burada yer alıyor.Sarayın bahçesinde 9 adet kilise yer alıyor. Meryem Ana’nın göğe çıkış katedralini ve Melek Michel kilisesini gezebilirsiniz. İçerideki ikonalar muhteşem ve içeride fotoğraf çekmek yasak.. Bu arada sarayda ilginç bir uygulamaya imza atılmış. Emekli ya da yaşça büyük Ruslar her bir odada sandalyede oturuyor ve kurallara uymayan turistleri kibarca uyarıyor.Bu hem yaşlılara kendini iyi hissettiren bir sorumluluk verirken hem de saraya olan tarihi saygıyı da korumayı sağlayan bence müthiş bir uygulama. Dedemi Dolmabahçe Sarayı’na oturtsak kimseyi içeri sokmayabilirdi o ayrı:)
           
Büyük Ivan Çan Kulesi sekizgen yapısı ve 81 m yüksekliği ile dikkat çekiyor ama asıl özel olan kulenin yanında olan, hiç kullanılmayan, kırık çan olarak anılan 40 tonluk dökme çan. Bir de çanın hemen yakınında 15 ton namlu ağırlığı olan ve Napolyon savaşı için yapılan topu görüyoruz. Savaşa yetiştirilemediği için hiç kullanılmamış. Güllelerin her biri yaklaşık 1 ton ağırlığında.

Moskova’ya gitmişken tabiki Nazım Hikmet’i de ziyaret etmemek olmaz. Nazım Hikmet’in mezarı Moskova Novodeviçi mezarlığında bulunuyor. Mezarlığa girdiğinizde karşınıza bir tabela çıkıyor. Burada hangi mezarın nerde olduğunu kolayca buluyorsunuz. Nazım Hikmet 154 numaralı mezarda yatıyor. Mezara gittiğinizde taşın üzerinde Nazım Hikmet’in silüetini ve hemen alt kısımda eşi Vera’nın yerini görüyorsunuz.Sevdiğimiz bir şiirini okuyarak selamlaştık biz....

Moskova’nın en ünlü ve işlek caddesi Arbat Caddesi..İstiklal caddesine benzeyen, her türlü hediyelik eşyanın bulunduğu, restoran ve kebapçıların da ağırlıkta olduğu uzun bir cadde.Bu cadde de bence en keyifli yerler; Ünlü yazar Pushkin’in evi, hemen karşısında eşiyle birlikte heykeli ve Puskhin Cafe (Cafe Puskhin). Cafe Puskhin’e girdiğinizde Çarlık dönemi Rusya’sı ile karşılaşıyorsunuz. Çeşitli içkilerden oluşan bir bar sizi karşılıyor. Üst katlar kütüphane tarzında tasarlanmış, birkaç kattan oluşan binada en üstte yaz için teras var. Her gün 24 saat açık.İçeri girip bi kahve içip,Puskhin’in meşhur düellolarını hissedebilirsiniz. 

Ve tabiki Dünya’nın belki de en görkemli ve ihtişamlı metrolarından birisi olan Moskova metrosu. Özellikle bazı duraklarında sanki bir sanat merkezine girmiş gibi oluyorsunuz. Avizeler, heykeller, vitraylar, rölyefler, resimler hepsi ayrı güzellikte. Her istasyon birbirinden farklı olarak dizayn edilmiş. Bence fotoğrafçılar için ve Moda Fotoğrafçılığı için dünyadaki en cazip yerlerden biri ki burada yüzlerce moda çekimi yapılmış.

St.Petersburg’tan Moskova’ya olan nehir yolculuğu ve Sibirya’nın ıssız adalarını görmek hayatınızın en güzel ve huzurlu anlarını oluşturacak bir rüyaya dönüşecektir. İyi Bayramlar...

PAYLAŞ

 
 
 
 



YAZARIN SON YAZILARI


TÜM YAZARLAR



YAZARIN EN ÇOK OKUNAN YAZILARI